Unutulmuş Öykülerin Şarkısı



Westerossi

Yaşlı şövalye çok sevdiği kırmızı kabzalı uzun kılıcını Batı Diyar'dan ayrılırken yanına alamamıştı ve zaman zaman bunun üzüntüsünü yaşıyordu. Asıl amacına ulaşmak için bazı şeylerden vazgeçmesi gerektiğini bilse de doğduğu yerin, Westeros'un özlemini iliklerine kadar hissediyordu. Bir söz vermişti: "Canım pahasına Targaryen Ailesi'ne hizmet edecek, koruyacak ve sadık kalacağım." Bu sözünü tutamadığı için yıllardır vicdan azabı çekiyordu ve artık yapacak hiçbir şeyinin olmadığını, bütün Targaryenların öldüğünü düşünüyordu. Sürgün şövalye Targaryen ailesinden birinin yaşadığı gerçeğini öğrendiğinde eski dostu Rhaegar'ın kardeşini ne pahasına olursa olsun koruyacağına dair ant içti, nitekim krallığa bağlı bir şövalye olduğu için bunu yapamayacağını, yerinin Kral Toprakları olduğunu düşünüyordu. Her ne kadar bunu istemese de habis kraliçe ve oğlu sayesinde artık özgür bir adamdı ve arzuladığı şeyi yapabilirdi...


Geminin pruvasında kötü işçilikle yapılmış bir sfenks vardı. Rüzgar kıyamet gelmişcesine esiyor, dalgalar geminin kıçına çarpıyordu. Bir çocuk içi suyla taşan bir kovayı taşımaya çalışıyordu. Gemi yolculuğu Beyaz Sakal'ı sarsmıştı. Yaşlı şövalye gençliğinde uzun süren yolculukları çok severdi ama artık vücudu bunu kaldıramıyordu. Dar Deniz çok azgındı. Denizciler zorunda kalmadıkça, kaçakçılar başlarını derde sokmadıkça ve şarap tüccarları doyumsuzluk yapmadıkça açık denizi kimse tercih etmezdi. Korsanlar bambaşka bir meseleydi. Yaşlı şövalye bazen bir kaçakçıyla bir korsanın arasındaki farkın ne olduğunu düşünüyordu. Düşünmek için çok zamanı vardı ve az uyurdu. Yıllar onu uykudan mahrum bırakmıştı. Yolculuğu sırasında yapacak pek fazla bir şeyi yoktu. Onun işi savaşmak ve dövüşmekti fakat kamarasında bunlardan yoksundu. Küçüklüğünden beri bunun için eğitilmişti. En azından bunu iyi yapıyordu. Yaşlı şövalye gençliğinde sayısını tam olarak hatırlamadığı kadar turnuva kazanmıştı. Eski günlerini özlüyordu.

Yolculuk bittiğinde lanetli olduğunu düşündüğü bu yıkık dökük geminin denizdeki rotasını tamamlayabilmesine şaşırmıştı. Gemiden iner inmez dinlenmek, yemek yemek ve biraz içmek için kendine bir yer aradı. Gece olduğu için dışarıda sarhoş denizciler dışında pek insan yoktu. İki Pentoslu denizci zar atıp birbirleriyle alay ediyorlardı. Gemi kaptanı görünümlü, pembe tunik üzerine deri zırh giyen bir adam kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu. Beyaz Sakal burada dikkat çekmek istemiyordu. Küçük bir yürüyüşten sonra aradığını buldu. Gördüğü ilk meyhaneye girdi ve girer girmez içini karartan kötü bir atmosferle karşılaştı. İçeride denizciler, eşlikçiler ve hancı vardı. Aslında pek kalabalık değildi ama Batı Diyarlı adam yine de buradan rahatsız olmuştu. Essos'lu insanları hiçbir zaman sevmemişti.

Beyaz Sakal kendine bir bardak şarap aldı ve bir masaya oturdu. Tadı sidikten biraz iyi olan şarabını içerken birkaç denizcinin yüksek sesle konuşmalarına kulak misafiri oldu. "Ejderha sürtük hakkındaki söylentileri duydun mu?" dedi bel kemerinde hançer olan, uzun sakallı sarhoş adam.

Yaşlı şövalye ayağı kalktı ve bağırarak, "Andallar'ın Rhoynarlar'ın ve ilk insanların kraliçesi, Yedi Krallık leydisi, diyarın koruyucusu, Büyük Çim Denizi'nin Khaleesi'si, Fırtına Doğan, Ateş Geçirmez, Ejderhaları annesi Daenerys Targaryen adına emrediyorum; kraliçemden özür dileyeceksin." dedi. Sarhoş adam gülerek arkadaşına baktı. Birkaç saniyelik sessizlikten sonra sarhoş adam sessizliği bozdu ve "Sanırım yaşlı adam o yalancı sürtüğü kraliçe sanıyor. Gerçekten ejderhaları olduğuna inanıyor musun?" Sarhoş adam bel kemerindeki hançeri tuttu. "Bir hiç uğruna ölmeye değmez." Beyaz Sakal işlerin iyiye gitmediğini anladı. Bir kalp atımı zaman sonra elini kılıcının kabzasına götürdü ve uzun kılıcını çıkardı. Sarhoş adama doğru yürüdü ama adam masayı hızlı bir darbeyle fırlattı ve geri çekildi. Sarhoş adamın arkadaşı kılıcına uzandı. Şövalye, adamın elini bir kılıç darbesiyle kesti. Çığlıklar atan adam acıyla yere serildi. Sarhoş adam şövalyenin üstüne atıldı ve bıçağını saplamaya çalıştı ama yaşlı şövalye bu saldırıdan kaçtı. "Kimsin sen yaşlı adam?" diye bağırdı sarhoş adam. Yaşlı şövalye kendisine bir kere daha bıçak darbesiyle saldırmaya çalışan adamın göğsüne bir kılıç darbesi indirdi ve "Sör Barristan Selmy" dedi. Kılıç darbesiyle yere yığılan adam ağır yaralanmıştı. "Lütfen beni bağışlayın... Sarhoştum ve size saygısızlık ettim." dedi. Sör Barristan kılıcını adamın kafasının altından sapladı ve diğer ucundan çıkardı. 

Seni uyarmıştım..

Barristan Selmy yıllarca 7 Krallığa hizmet etmişti. Birçok farklı kral görmüştü. Deliler, salaklar, sarhoşlar... Onun gibi bir görev adamı için her şeyi geride bırakmak kolay değildi. Anılarını geride bırakmakta çok zorlanıyor, yaptıklarını sorguluyordu. Yaptıkları gerçekten doğru muydu? Cesur Barristan şimdiye kadar kendisine ya da kraliyet ailesine saldırmayan birini öldürmemişti. Ama sonuncusu farklıydı... Onu kendi öfkesiyle öldürmüştü.

Yolculuğu boyunca pek çok zorlukla karşılaştı. Essos'un amansız çölleri onu artık bezdirmişti. Onu hayatta tutan tek şey kraliçesine ulaşma isteğiydi. Bazen umutsuzluğa kapılıyordu. Tüm bunlara katlanmaya değip değmeyeceğini kara kara düşünüyordu. Çünkü kraliçenin onu yanında isteyip istemeyeceğini bilmiyordu. Hatta kraliçenin huzuruna çıkıp çıkamayacağını bile bilmiyordu. Bu düşünceler onu sonsuz bir umutsuzluğa sürüklüyordu. Yaşlı şövalye böyle şeyleri düşünmemek için normalde dövüş talimi, zırh ve kılıç bakımı yapardı ama sonunu göremediği bir çölde bunları yapmak için durması delilik olurdu. Gündüzleri insan derisini yakan sıcak geceleri kendini dondurucu soğuğa bırakıyordu. Beyaz Sakal mümkün olduğunca az mola veriyordu. At sırtında uyumayı daha çocukken öğrenmişti ama atın da dinlenmesi gerekiyordu.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Codex Gigas, Şeytan İncili

İzlandalıların Aralarında Yaşadığını Düşündükleri Cin Irkı: Huldufólk

İnsan Psikolojisi